Siyasi partiler, çeşitli ölçütlerle tanımlanır. Örneğin, kitle partisi, kadro partisi; merkez sağ, merkez sol gibi…
Türkiye’deki siyasi partilerin büyük bir çoğunluğu ise kendilerini “kitle partisi” olarak ifade etmektedir.
Siyasi parti, belli bir program çerçevesinde bir araya gelen kişilerin iktidar olmak amacıyla kurdukları bir yapıdır. “Parti Programı” bu yapının anayasasıdır.
Kadro partisi, 19. Yüzyılda seçme ve seçilme hakkının toplumun belli bir kesimine ait olduğu dönemde az sayıda üye ve aktif seçkinlerden oluşan bir yapıdır. Günümüzde bu anlayışa uygun partilerin ABD ile İngiltere’deki Muhafazakâr Parti olduğunu söyleyebiliriz.
Kitle partileri, toplumun çeşitli kesimlerini, birbiriyle çelişse de çatışmayan görüşleri bünyelerinde toplasalar da ana eksen parti programıdır. Partiye katılan her üye artık bu “programa” uymak zorundadır.
Son dönemde özellikle CHP’de “Biz kitle partisiyiz” sözü sıkça kullanılmaktadır. Sanki CHP son günlerde kitle partisi olmuş da bunu anlamayanlar varmış gibi.
Ama “kitle partisi” ifadesiyle üstü örtülmek istenen ise çok farklıdır. Partinin programına, tarihi köklerine aykırı anlayışta olan isimler adeta devşirme tavrıyla CHP’ye katılırken, parti yönetiminde karar noktaları onların denetimine verilmektedir. Bu uygulama kaçınılmaz olarak parti tabanında rahatsızlıklara ve tepkilere sebep olmaktadır. Sonuçta parti oy kaybetmektedir. Son Cumhurbaşkanlığı seçiminde sandığı boykot eden milyonlarca seçmenin neredeyse tamamı CHP seçmenidir.
“Biz kitle partisiyiz” sözünün arkasına saklananlar, bir de örnek olarak AKP’yi vermektedirler. “Efendin AKP de kitle partisiymiş… Onlar da farklı isimleri, hatta solcuları bile AKP’ye alıyorlarmış!”
Evet, solumsu bazı isimler AKP’ye alınabilir. Ancak bunun amacı vitrin süslemek, AKP’ye karşı muhalefet edecek solumsu destekçilerinin ağzına bir parmak demokrasi balı çalmaktan ibarettir. AKP’yi “demokrat, özgürlükçü” imiş gibi göstermektir. Yerseniz…
Burada “Kitle Partileri”nin “ortaya karışık” yapılar olduğunun altını çizmeliyiz. Teşbihte hata olmaz…
Ortaya karışık bir kebap söylediğimizde gelen yemeğin özü, esası ortadaki kırmızı ve beyaz et ürünlerdir. Ancak kayık tabağın bir köşesine sumaklı soğan, diğer köşesinde ise bulgur pilavı konulmuştur. İki yanda ise birkaç dal maydanoz… Ortaya karışık kebabı kebap yapan ise ortadaki etlerdir. Yani partinin programı ve ilkeleri…
Kitle partileri de böyledir. Vitrin süslemek için iki kenara bazı isimler konur. Ancak ve ancak partinin programı, ilkeleri iki dal maydanoz, sumaklı soğan, bulgur pilavı tarafından belirlenemez. Eğer belirlenirse ona kebap denmez.
Emperyalizmin ana amacı “Oğlan bizim kız bizim” türküsü misali salt iktidarları değil, muhalif yapıları da kendi dümen suyunda seyreden kayıklara çevirmektir. Dümen suyuna giren parti başkanları ise kale arkasında ısınarak sahaya çıkmayı bekleyen yedek oyuncular gibidir.
Teknik direktörün, burada küresel çeteler, takdirine mazhar olmak için var güçleriyle çaba gösterirler, onlara hizmet için her şeye hazır olduklarını çeşitli vesilelerle ifade ederler. Göze girmek zor zanaattır. Son tahlilde küresel çetelerin desteğiyle sadaret mührü ihsan olunanların sıkıntılarını gidermek için ne söylemek ve ne yapmak gerekirse yaparak takdir, aferin beklerler.
Öyle laflar söyledikleri olur ki adeta cami duvarına işemiş gibidirler. Bu hizmet sonucunda onlara sadaret mührü layık görülmese de kendi tabanlarını öteleyerek, sandıktan uzaklaştırarak örneğin Türkiye’de AKP’nin önünü açarlar. Anayasa referandumunda, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde yaşadıklarımızı düşünün lütfen… Şöyle bir yoklayın belleğinizi… “Yerel Yönetimler Özerklik Şartı”, “Dersimli” vb ifadeler, bir kitle partisi olmanın değil kanla, irfanla, devrimle kurulan Cumhuriyet’e karşı olmanın, ulus devlet düşmanlığının ifadeleridir. Bu ifadelerle AKP-PKK kuşatmasında Doğu ve Güneydoğu Anadolu’dan oy alamazsınız. Bir şeyin aslı varken fotokopisine itibar edilmez. Bu ifadelerle ne İç Anadolu, ne de Karadeniz Bölgesinde oylarınızı yükseltemezsiniz. Ama Ege ve Akdeniz kıyılarında, Marmara bölgesinin belli illerinde oy kaybedersiniz. Bu da önünde sonunda AKP’ye yarar. Ortaya karışık kebabı ise küresel çeteler ve uzantıları olan essah işbirlikçiler gövdeye indirir.
Meraklısı için: Numan Kurtulmuş, Yiğit Bulut, Süleyman Soylu vb isimlerin AKP’ye geçmeden önce söylediklerine ve/veya yazdıklarına bakınız. Bir de AKP çatısı adlındaki söylemlerine… Şimdi sıra CHP’ye devşirilen isimlerde… Üyesi oldukları partinin temel ilkelerine aykırı, her türlü gerici, bölücü söylem onlardadır. Öyle ki CHP’ye girmeden önce söylemedikleri derecede ifadelerdir bunlar. İsim vererek söylemlerinden örnek vermeye gerek var mı?