Bülbülü altın kafese koymuşlar, “Ahh, vatanım “demiş.

İlkokulda okuduğum yıllardı. Köylerden şehirlere yoğun göçler vardı. Büyük şehirler, yabancı ülkeler, insanların doyduğu topraklar olarak görülüyordu. Yemen türküsünde olduğu gibi giden gelmiyordu. Gelenler ise eşi dostu alıp götürmek için çabalıyordu.
Aynı köyden beş yıldır beraber okuduğumuz arkadaşlarımdan bir tanesi köyden gitmek istemiyordu. Okulu bitirdiğimiz günlerde gözden uzak bir yerde ağlarken görmüştüm. Kim bilir belki de günlerce ağlamıştır. Köyden ayrılmak, ona çok pahalıya geldi. Otuz yaşına gelmeden ölüm haberini aldık.
O yıllarda yaşanan göçlerin asıl nedeni daha iyi koşullarda yaşamaktı. Nüfus artıyor, topraklar mirasçılara daha küçük olarak kalıyordu. Topraklar, insanları doyurmuyordu. Daha çok insan emeğine ihtiyaç duyan sanayi daha cazip geliyordu.
Gün geldi, bazı şeyler tersine döndü. Sanayi kuruluşları daha az insanla daha çok üretim yapmaya başladı. Tüketim çılgınlığı üretilen ürünlerin sadece bir kısmını tüketiyordu. Ekonomisi, askeri gücü gelişmiş olan ülkeler, yoksul ülkelerin zenginliklerine göz dikmişti.
Afrika kıtasından insanlar zorla kaçırılıp köle olarak alınıp satılmıştı. Daha sonraları bu ülkelerin yer altı, yer üstü zenginlikleri yağmalandı. Tonlarca altın çıkarılan ülkelerin insanları açlıktan kırılıyordu. Artık insanlar değil; değeri olan madenler kaçırılıyordu.
Ekonomik anlamda geri kalmış ülkelerin insanları çaresizdi. Silah tüccarları adı konulmamış savaşlar çıkarıyordu. Komşu ülkeler savaşıyordu; bu kadarı yeterli olmadığı için iç savaşlar çıkarılıyordu.



Genelde yoksul ülkelerde yaşayanlar can derdine düştüler. Yaşayabilmek, en azından karınlarını doyurabilmek için ülkelerini terk etmek zorunda kaldılar. İnsan kaçakçıları, yoksul insanları yasa dışı yollardan başka ülkelere kaçırmaya başladılar. Binlercesinin hayalleri denizlerin azgın dalgaları arasında son buldu.
Göçmen insanların, sığındıkları yerler genelde Avrupa ülkeleri. Hayallerini kurdukları ülke ise Amerika’dır. Çok azı belki amacına ulaşabilir. Diğerlerini ise karanlık bir gelecek bekliyor.
Belki daha iyi koşullarda yaşayabilmek ümidiyle yollara düşenler, hangi ülkeye giderse gitsin o ülkelerde daha ağır koşullarda yaşamak zorunda kalıyorlar. Ağır bedeller ödeniyor, yerlilerin çalışmak istemediği işlerde çalışmak zorunda kalıyorlar. Komşu ülkeye göç etmek zorunda kalan mesleğinde başarılı bir teknik eleman asgari ücretin yüzde kırkı civarında bir maaşla çalışmak zorunda kalıyor.
Bizim gördüklerimiz, bildiklerimiz sadece suyun yüzünde görünen kısmıdır. Buzdağlarının(aysberglerin) çok küçük kısmı suyun yüzeyinde insanlara görünür.
İstanbul sokakları, ülkelerini terk etmek zorunda kalanlarla doludur. Onlar, dilencilik dahil, akla gelen, gelmeyen her işi karın tokluğuna yapmak zorundadırlar. İnsan canı, insan teni, insan kanı satanlar her zaman kazanıyor.
Kazananların yanında mutlaka kaybedenler de olacaktır.