Yazılarımda döne döne yazdığım, vurguladığım bir husus var.
Dünyanın en zor, en karmaşık, en melez coğrafyasında yaşıyoruz. Böyle bir coğrafyada değil konuşurken, nefes alırken bile dikkatli ve özenli olmak zorundayız.
Ancak biz hâlâ ve de hâlâ bu durumun ayırdında değiliz…
Daha doğrusu, Atatürk’ün ölümüyle birlikte, o ayırdandılığı da gömdük.
Bu coğrafyanın gerçeklerinden koptuk/koparıldık; o gün, bugün; olanı biteni boş gözlerle izliyor, hayal âleminde yüzüyor/yüzdürülüyoruz.
Biz hayal âleminde yüzerken de; birileri çekip götürüyor ülkemizi altımızdan.
* * *
Biliyorum; bu yazımı okuyan birileri, “yine mi Atatürk?” diyecek.
Evet yine Atatürk.
Burada da, bu konuda da Atatürk.
Çünkü bu coğrafyanın gerçeklerini, Atatürk kadar iyi bilen bir başka liderimiz olmadı.
Batılı sömürgeci güçlerin, Anadolu ve Ortadoğu üzerindeki emellerini iyi bilen Atatürk; daha Kurtuluş Savaşının dumanı tüterken, bu coğrafya üzerinde yaşayan halkların kökenlerinin araştırılmasını istemiş, bu konuda enstitüler kurmuş, bu halkların büyük bölümünün Türk ve Turan kökenli olduğunu bilimsel olarak kanıtlamıştır.
Niye?
Çünkü bu halkların kalıntılarının, Batılı Sömürgeci Güçler tarafından kullanılabileceğini öngördüğü için, olası tehlikelerin önlemini, daha o günlerde almak istemiştir.
Bu çalışmalarını da bir konuşmasında; “Türkler Anadolu’ya, M.S 1071’de değil; M.Ö 7000’li yıllarda gelmiştir. Oğuzlar, Anadolu’ya geldiğinde kendileri gibi Türkçe konuşan, pek çok Türk Boyları ile karşılaşmıştır.” şeklinde özetlemiş, tek tek bu halkları anlatmış, bu halkların adlarını yaşatmak için de; kurduğu kurumlara, bu halkların adlarını vermiştir.
Atatürk’ün bu tavrı, bir durum saptamasıdır.
Vizyon saptamasıdır.
Yol saptamasıdır.
Atatürk bu saptamalarıyla; sömürgeci güçlerin olası oyunlarını engellemek, bu coğrafyada yaşayan halkların torunlarına da doğru yolu göstermek istemiştir.
Bu bir taktik, bu bir strateji savaşıdır.
Onun için “ümmet değil, millet” demiş; millet olmanın, ulus olmanın önemi üzerinde, o nedenle önemle ve özenle durmuştur.
“Türkiye Cumhuriyetini kuran halklara Türk denir; ne mutlu Türk’üm diyene” derken de; bu temel doğruyu, bu gerçeği öne çıkarmak istemiştir.
Onun için üniter devlette ısrarcı olmuştur.
* * *
Oysa “ümmet uyuşturucusuyla” beyinleri uyuşanların uzantısı olan AKP İktidarı; bu coğrafyanın gerçeklerini görmezden ve bilmezden gelerek, bu coğrafyanın halklarını ümmet çemberiyle kıskaç altına alabileceğini sanmakta(!); bunun için de; kendisine yakın bulduğu kesimlere ayrı, diğer kesimlere ayrı yalanlar söylemektedir.
Ülkenin Batı’sında ayrı, Doğu’sunda ayrı konuşmaktadır.
Hal böyle olunca, ülkenin Batı’sı ayrı telden, Doğu’su ayrı telden çalıp, oynamaktadır.
Asıl adı Eric Arthur Blair olan İngiliz Edebiyatçı George Orwell der ki;
“Bir toplum, gerçeklerden ne kadar uzaklaşır ya da uzaklaştırılırsa, gerçeği söyleyenlerden o kadar nefret eder…”
AKP İktidarının yaptığı da tam da budur işte.
Yani?
Yani toplumu gerçeklerden uzaklaştırmak; sonra da o zavallıların, gerçekleri söyleyen insanlara nefret etmesini sağlamak.
* * *
Değerli Büyüğüm Rıfat Serdaroğlu’ndan da alıntılar yaparak yazdığım, “Sen de Türksün Oğliim” adlı yazımla ilgili, Kürt olduğunu tahmin ettiğim kişilerden tepkiler aldım.
Tepkiler içersinde, buraya en aktarılabilecek düzeyde olanı; “Hayır efendim, biz Türk değil, Kürt’üz; sizinle birlikte yaşamaya da mecbur değiliz….” diyor; beni, haddimi bilmeye davet ediyordu.
… …
O yazımda da, bu yazımda da söylemek istediğim, tam da bu işte.
Artık konuşamıyor, tartışamıyoruz.
Gerçekleri söyleyemiyor, dillendiremiyoruz.
Çünkü gerçeklerden uzaklaştırıldık.
Her şey bir oldubittiye getirildi.
AKP iktidarı, Batılı Sömürgeci Güçlerin oyununa geldi; ulus özelliği olmayan bir halka, “sözde ulus kimliği” kazandırdı.
… …
Bana telefonla ulaşan o asabi(!) arkadaşlardan birine şunu söyledim;
“Arkadaşım, ben Kürtlerin neden Türk olduklarını, o yazımda belirttim. Siz, dilden hareketle, Kürtleri, Farsların bir boyu kabul ediyorsunuz. Oysa folklorik pek çok özellikleriniz (örneğin el sanatlarınız), yaşam ve inanç biçimleriniz (örneğin mezar taşlarınız) Orta Asya Türkleriyle bire bir örtüşüyor. Ayrıca Baykal Gölü yakınlarındaki Yenisey ve Elegeş Anıtlarında da; ‘Kürtlerin, bir Türk boyu olduğu’ yazıyor… Bunlara verecek bir yanıtınız varsa, sizi dinlerim…” dedim.
Yanıt vermedi.
Devam ettim.
“Doğu Anadolu’da (Tunceli ve yöresinde) Kürtçe konuşan ve dönme diye tabir edilen pek çok Ermeni Aşiretleri var (Haydaranlı, Demenanlı Aşiretleri gibi). Yine Kürt bölgesine sıkışıp kaldığı için Kürtçe konuşan, Avşar Türkleri var. Horasan Türkleri var. Şimdi bunlar Kürtçe konuşuyor diye Kürt mü, Farsi kökenli mi?”
Telefonu yüzüme kapattı.
… …
Gerçeklerden kopunca ya da koparılınca böyle oluyor işte.
Konuşup, tartışamaz hale geliyoruz.
Konuşamayınca da birbirimizden nefret ediyoruz.
* * *
Açılım yapıyorum diye ortaya çıkan AKP iktidarı; ülkeyi ve Kürt Halkını geri dönüşü olmayan bir yola soktu..
Bu yolun sonu, iç savaştır.
Bu yolun sonu bölünmek, parçalanmaktır.
Bu zemini, AKP İktidarının tarih ve sosyoloji bilmez kadroları yaratmıştır.
Yazık olacak bu coğrafyaya ve bize.