İMAN PAHA BİÇİLEMEZ BİR CEVHERDİR,
İMANI OLMAYAN KİŞİNİN ÖMRÜ HEDERDİR

İman ve amelle ilgili bir husus daha vardır. İkisi de sürekli, devamlı olmalıdırlar.
İmanın ve amelin ibadetlerin zaruretler dışında devamlı yapılması gerekir. Keyfi olarak ibadetler terk edilemez. Hele farz olanla Allah’ın kesin emirle yapın, veya yapmayın dedikleri emir ve nehiyeleri terk caiz olmaz. Bunu bir örnekle açıklayalım:
Abdulkadir Geylani hazretlerinin ibadetlerin devamlılığına dair şeytanla olan bir olayı vardır ki, konumuza ışık tutucu özelliktedir.
Abdulkadiri hazretleri, tasavvuf büyüklerinden Kadiri tarikatının kurucusu, alim ve arif bir kişidir. Bağdat’ta yaşamıştır. Büyük bir tekkesi ve camisi, aşhanesi olan külliyesi vardır. Defaatle hac yolculuğumuzda ziyareti nasip olmuştur.
Kendisi doğuştan veli, ilim tahsili yapmış tasavvuf yolunda yücelmiş, tasavvufta en çok keramet izhar eden bir velidir. Daha çocuk iken kerametleri görülen bir zattır.
İşte bu alim zat kalabalık bir mürid grubu ile bir ramazan gününde çölde yolculuk anında gizli bir ses duyuyor. Bir ışık arasından ses, “Ey şeyhülkebir (büyük şeyh) ben sizin rabbinizim. Bu sıcakta çölde orucu sizden kaldırdım, orucunuzu bozabilirsiniz” diyordu.
Abdulkadiri hazretleri, durumu tefekkür ederek bu sedanın ulu Allah’ın nidası olmadığını ilmi sayesinde anladı ve müritlerine sakın orucunuzu açmayın, bozmayın diye onları uyardı ve eüzü billahi mineşşeytanirraciyim, yani kovulmuş şeytanın şerrinden sana sığınırım dedi. Yani sesin şeytandan geldiğini bildi. Şeytan ortaya çıktı, ey gavs sesin benden, şeytandan olduğunu nasıl bildin diye sordu. Gavsı azam İmam Abdulkadir, rabbim bana üç ilim ihsan etti. Bu üç ilmi bilen ve bildiği ile amel eden gerçek alimler şeytanı insanı bildiği gibi tanırlar.
Bunlardan birincisi; Fıkıh – islam hukuku ilmidir. İbadet, ahlak ve muamelat kurallarını havidir. Buna göre; oruç tutan bir kimse açlık veya susuzluktan bayılma durumu hariç oruç bozulmaz, mazeretsiz bozulursa keffaret (61 gün) gerekir. Namaz ve diğer ibadetler de böyledir. Çünkü, Kur’an’da, “vağbüt rabbeke hatta yetiyekel yekin” ölüm sana gelinceye kadar ibadeti bırakma, Kur’an’da iki yerde geçer. Şeytana hitaben; sizden ibadet yükü kaldırıldı diyorsun, ayet aksini söylüyor. İkinci delil ise, ilmi kelam ile bildim, senin sesin bir yönden geldi, halbuki Allah mekandan münezzehtir. Mekanı ve makamı belli bir yerde değildir. Onun kudreti bütün arzı ve asumanı kuşatmıştır. Peygamberimize vahyi ilahi gelirken ses her taraftan birden gelirdi. Çünkü Allah’ta cihet, yön yoktur. Sağ-sol-ön-arka vs. Allah için söz konusu değildir, diyor.
Üçüncü ilim ise; ilmi ledünni ve tasavvufi ilimdir. Bu ses Allah’ın kelamı olsaydı, insana tesir eder, insanın vücudunu kaplar, insana gurur ve huzur verir, içine mutluluk dolardı. İkinci bir fark ise ulu Allah, Hz. Musa’nın arzusu ile dağa tecelli etti ve dağ eridi. (Bu ayettir). Eğer bu ses ulu Allah’tan olsaydı, yeryüzü su gibi erir, akardı. Yeryüzü ulu Allah’ın tecelliyatına dayanamazdı.
İşte bu yönlerden bu sesin Allah’tan olmadığını ve şeytandan olduğunu anladım ve senin şerrinden Allah’a sığındım diyerek şeytana cevap vermiştir.
Netice şudur ki; ölünceye kadar ibadeti bırakmak yoktur. Çünkü Allah “Ey kulum, ölüm sana gelinceye kadar -imanın koruyucusu olan- amelleri ibadetleri bırakmak yoktur” buyurulmuştur.
İman paha biçilemez bir cevherdir.
İmanı olmayan kişinin ömrü hederdir.
SÜRECEK