İBADETİ ALLAH İÇİN YAPMAKLA BAŞKASINA
GÖSTERMEK İÇİN YAPMAK ARASINDAKİ FARK

Şark klasiklerinden birinde okumuştum. Konuya ışık tutan bir olay. Sanıyorum peygamber SAV. zamanında sesi çok güzel olan bir hafız gece evinde Kur’an okuyormuş. Okuyucunun evinin önünden geçen bir grup insan pencerenin önünde durup okunan Kur’an’ı dinleyip etkileniyorlar ve bunu da okuyan hafızın duyacağı şekilde dillendiriyorlar. Durumun farkında olan okuyucu, o ana kadar Allah rızası için okuduğu Kur’an’ı sesini daha da yükselterek etkili bir şekilde okumaya başlıyor. Dinleyiciler geceleyin bir müddet sonra oradan ayrılıyorlar.
Okuyucu gece bir rüya görüyor. Rüyasında kıyamet kopmuş, mahşer kurulmuş, insanlar mizanda hesaplaşıyor. Hayır ve şerleri tartılıyor. Sıra bu okuyucuya geliyor. Yaptığı hayırlar hesaplanırken, sıra o gece bir grup insanın pencere önünde dinledikleri Kur’an’ın sevabına geliyor. Genç okuyucu amel defterinde, o gece ve o bir grup insanın dinlediği Kur’an’ın sevabı yazılmamış. Yani, taha suresi 10 sahife okunmamış görülüyor. Genç bu rüyasını sabahleyin R.SAV.e koşarak gidip soruyor ve olayı anlatıyor. R.SAV. Allah için yapılan hayır ve hasenatın sevaplandırılır. Sen o gece seni dinleyenleri görünce sesini yükseltip ne güzel Kur’an okuyor dediklerini duydun ve o andan itibaren okuduğun Kur’an’ı Allah rızası için okumadın. Bir grup insan için okudun. Ulu Allah ibadeti kimin için yaptıysan git karşılığını ondan iste diyecektir, diyerek genci uyarmış ve bizleri de yaptıklarımızı Allah için yapmaya, yapmadıklarımızı da Allah için yapmamamız gerektiği hususunda aydınlatmıştır.
Şimdi, ikinci bir misal arzederek konuyu hem ilginç hem de daha iyi anlatmış olalım.
Büyük alim Ömer Rıza Doğrul, 1949’da çıkardığı Selamet dergisinde bu konuda şöyle bir örnek veriyor.
“Vaktiyle bir beldede bir ekmekçi, fırıncı varmış. O asrın en büyük velisi, Dinipsu Şibli hazretlerinin şöhretini duymuş. Görmeden Şibli hazretlerine aşık olmuş. Onunla yatıp, onun hayali ile kalkar olmuş. Fırıncının bütün dileği Şibli’yi bulup onu ağırlamak, onunla sohbet etmek, yüzünü görmek ve onun iltifatına nail olmak istermiş. Bu ekmekçinin bu halini belde halkından bilmeyen yokmuş. Gece gündüz Şibli’nin hasretini çeken fırıncı Allah’a yalvarıyor, beni onunla buluştur diyormuş. Derken fırıncının tanımadığı, bilmediği, şeklini şemalini görmediği Şibli hazretleri bir gün sabahın seherinde uzak bir yoldan gelmiş ve bu kendine aşık olan ekmekçinin fırınına uğramış ve kendisine aşık olduğunu duyduğu kişiyi de görmek istemiş.
Şibli, ekmekçinin fırınına yaklaşmış, Allah’ın selamını vermiş ve fırıncıya hitaben, uzak yoldan geldim, açım. Şuradan bir parça ekmek ver deyip elini ekmeğe uzatmış. Tam somunu eline alacağı sırada, ekmekçi şiddetli bir şekilde öfkelenmiş, çek elini ekmekten diyerek bütün şirretini ortaya dökmüş. Yorgun, bitkin, yolcu olan ve gıyabında kendisine aşık olan Şibli hazretlerini kovmuş. Ama onun Şibli olduğunu bilmiyor. Şibli usulca oracıktan uzaklaşmış. Ekmekçinin bu halini gören ve Şibli’yi tanıyan komşulardan birisi koşup ekmekçiyi uyarmış. Günlerdir yolunu gözlediğin, görmeden mehdine aşık olduğun Şibli bu işte. Sen onu azarlayıp kovdun, demiş.
Fırıncı yahu ben onu dilenci sandım, deyince, hayır evliyalar piri Şibli idi. Hani sen ona aşıktın, hani onun hayaliyle yaşıyordun. Bir dilim ekmeği çok gördün, kendine yazık ettin, demiş.
SÜRECEK