Bu günlerde susuyorum dostum!
Çünkü biliyorum, önyargılı, ilkel ve uyumsuz düetlerin kirli sularında boğulacak sesim…
Bu günlerde daha da gür çıkıyor sesleri çakalların…
Vatan hainliğiyle suçlanıyor vatanseverler…
Alçak, şerefsiz, ahlaksızlarmış mesela…
Yıkıcı, bölücüymüşler…
Maşasıymışlar dış mihrakların…
Tevekkülle karşılanmalıymış işçi katliamları…
Hukuksuzluklara, yolsuzluklara, kirli oyunlara susulmalıymış…

Bugünlerde, ölümcül kimlikler taşıyan bir yurttaşım dostum!
Kan- ter içinde çırpınan insanların sefil hayatlarının ortasında…
Karanlık ve yangınlar ülkesindeyim anlayacağın…
Madenlerin ıslak ve karanlık galerilerinde…
Alevler içindeyim…
Madımak’ ta…
Roboski’ de…
Katır sırtında taşınan genç bir ölüyüm…
İş cinayetlerinde yitmiş sahipsiz, arkasız, güvencesiz, garip bir işçiyim…
Yoksul ve çaresiz bir kadınım, burjuva sofralarına meze diye sunulmuş…
Faili meşru cinayetlerde öldürülmüş bir eylemciyim kaldırımda yatan…

Katillerin “ imdat” diye bağırdığı, hırsızın ev sahibini hırsızlıkla suçladığı yerdeyim dostum…
Ahlakını, namusunu, onurunu yani tüm evrensel değerlerini üç kuruş çıkar için pazara sürenlerin ülkesinde…
Sokaklarında, caddelerinde öldürme izinli, yasal katillerin fink attığı yerdeyim…

Anlaşılmaz çelişkiler içindeyim dostum!
En yoksulun en çok şükrettiği, en varlıklının bir türlü doymak bilmediği yerdeyim…

Cinnetin akıl dışılığında, kör kuyularda çırpınıyorum…
Korkuyorum cinnetlik suçların faili olmaktan…

Bu yüzden susuyorum dostum!
Çünkü susması gerekenlerin sesleri bastırıyor sesimi…
Çünkü: “ Sözün faydası yoksa söyleme” demiş Mevlana…