Evet… Bugün dersimiz tarih…
Konumuz da dış borçlar.
Karşılaştırmalı dış borçlar.
Kiminle mi?
Osmanlı’yla…
Bugün tarihin ışığından yararlanarak; Osmanlı’nın dış borçlarıyla, Türkiye’nin dış borçlarını irdeleyip, karşılaştıracağız..
Dr.Mahfi Eğilmez der ki; “…1914 Yılında savaş patlak verdiğinde; Osmanlı Devleti'nin dış borcu (kısa vadeli borçlar hariç) 156,4 milyon Osmanlı lirası idi. (142 milyon sterlin).
Evet…. Yıl 1914, Osmanlı’nın borç tutarı 142 MİLYON STERLİN.
… …
Kim ödedi Osmanlı Devleti'nin borcunu?
Genç TÜRKİYE CUMHURİYETİ, yani biz, yani TÜRK Halkı ödedi.
Hem de son kuruşuna kadar.
Ne zaman bitti bu borç?
1952 yılında bitti.
… …
Peki bugün bizim dış borcumuz ne kadar?
Şubat 2021 itibariyle 192 MİLYAR DOLAR…
Evet… Yıl 2021, dış borç tutarımız 192 MİLYAR DOLAR.
… …
Şimdi bu noktada biraz soluklanıp, bir başka bilinmeyene (!) şöyle bir soruyla geçelim…
Osmanlı Hanedanı Türk müydü?
??!!...
Sağır Sultan’ın bile bildiği (ancak malum kesimlerin bilmemek, duymamak için inatla direndiği) bu sorunun yanıtını da yine biz verelim.
HAYIR !... OSMANLI TÜRK DEĞİLDİ!...
Dahası, Osmanlı aristokrasisi ile Osmanlı münevverleri(!); Türklüğü kesin kez kabul etmedikleri gibi Türkleri de hiç sevmezlerdi!
Onların dilinde Türk, bir küçümseme sözcüğüydü. Hatta Osmanlı münevveri(!), Türk’ü de, Türkçeyi de küçümsediği için, Türk sözünü Arap aksanıyla ifade ederek “Terk” derdi.
“Terk” sözünün çoğulu Arapçada “Etrâk” demektir.
Bunun için Türklere; “Anlayışsız Türkler” anlamında “Etrâki bi idrak” derlerdi…
Şimdi bu bilgiden sonra da başka bir soruyla konuyu açalım.
Bugünkü iktidar, bu konuda ne düşünüyor?
??!!...
Osmanlı'nın torunları olduklarını...
Gerçekten öyle mi ?
Genetik olarak değil ama, zihniyet olarak aynı (lar)…
Bu noktada da (herkes tarafından bilinmesine karşın, özel çıkarları gereği bilinmezlikten gelinen ) bir başka bilinmeyeni, bir başka soru ile açalım.
AKP’nin üst aklı (!) ve de AKP zihniyeti, Türk’ü ve Atatürk’ü neden sevmez, neden nefret ederler?
Çünkü Atatürk, Türk Milletini köle yerine koyan “Ümmet” anlayışı yerine; haklarının ve sorumluluklarının bilincinde olan “Millet” anlayışını benimsetmiş; aklı, bilim ve fenni kullanmayı aşılamıştır.
Onun için sevmezler Ulu Önderi.
Oysa Atatürk, Kurtuluş Savaşından sonra çıkıp da; “Padişahınız da benim, Halifeniz de benim” deseydi, kim ne diyebilecekti ki?
Demokratik rejimin olanaklarından yararlanıp, devletin tepesine çöken, şimdi de devletin tüm olanaklarını kullanan bu ekip, o zaman bu pozisyona gelebilirler miydi?
Elbette gelemezlerdi.
Gelemezlerdi ama tüm bu gerçeklere karşın, öyle bir nefretle yoğrula yoğrula geldiler ve geliyorlar ki, gözleri hiçbir gerçeği görmüyor, kulakları hiçbir gerçeği duymuyor.
Bitmek, tükenmek bilmeyen işte bu kin, bu anlayışın liderine;
* “Ben Türk değilim, Gürcü’yüm. Eşim de Türk değil, o da Arap’tır…” dedirtiyor.
* İşte bu kin, çocuklarımızın ulusal bilinçle yetişmesini sağlayan Andımızı okullardan kaldırtıyor.
* “Ne Mutlu Türküm Diyene” söylemini, bu kin, her yerden sildiriyor.
* Bu kafa, bu zihniyet, birliğimizin teminatı olan İstiklal Marşımızın değiştirilmesini tartışmaya açtırıyor.
* Çağdaş eğitimi dışlayıp, dini eğitimi yerleştirmenin alt yapısının hazırlanması için zemin yoklamasını bu zihniyet yaptırıyor.
* Milli Eğitime, tarikat ve cemaatleri bu zihniyet bulaştırıyor..
* Her ne kadar, son anda uyanıp, gereği yapılsa da; bu zihniyet, FETÖ gibi bir belayı Türk Milletinin başına sardı ve sarıyor.
* Bu zihniyet, bu amaçla Türk Ordusuna kumpaslar düzenleyerek; Türk Ordusunun dokusunu bozdu; komuta heyeti hiyerarşisini paramparça etti.
… …
Neyse…
Biz bu bilgileri de tazeledikten sonra şöyle bir soruyla, bir başka konuya geçelim.
Osmanlı Devleti'nin ekonomisinin dayanağı neydi?
Fetih ve yağma…
Fetih (ler) bitince, yağma da bitti.
Yağma bitince de Osmanlının ekonomisi çöktü
Ekonomi çökünce doğal olarak Osmanlı çöktü…
… …
Dönelim bize...
Günümüzde fetih yok.
Ama modern yağma var. Özelleştirme adı altında neyimiz varsa onları yok pahasına satarak yağmalama var.
Osmanlı, üretmediği, üretemediği için battı.
Biz de üretmiyor, üretemiyoruz.
Tüketiyoruz…
Sadece ve sadece tüketiyoruz..
Ve…
Ve (bolca) borç alıyoruz.
Tıpkı Osmanlı gibi..
Abdülmecid, Kırım Savaşında, İngiltere’den. (Rohtschilld Ailesinden) 5 milyon sterlin borç almıştı.
Bu para ile 40 bin tüfek ve askeri malzeme alındı.
Kalanı ile de boğazda saraylar yapıldı.
Bugün de aynısı yapılıyor.
Alınan borçlarla S400 füzeleri alınıyor.
Ankara'ya, Marmaris'e, Van Gölü Kıyısına (Ahlat’a) saray(lar) yapılıyor. Eski saraylar kullanıma açılıyor.
Lüks makam araçları, uçaklar alınıyor.
Camilere büyük bir koruma ordusu eşliğinde, zırhlı, lüks araçlarla konvoylar halinde gidiliyor.
Osmanlı gibi har vurup, harman savruluyor.
Değişen bir şey yok kısacası.
Ha o günlerin Osmanlısının anlayışı, ha bugün ülkenin başında bulunanların anlayışı.
Mantık, aynı mantık; “İtibarda tasarruf olmaz…”
Al birini, vur ötekine….
* * *
Evet… Bugün dersimiz tarihti
Tarih dersinin anlamı budur işte.
Geleceğe ışık tutmak.
Peki biz ne yaptık ya da ne yapıyoruz?
Osmanlı Padişahlarının güzellemesini..
Buna da "Milli Şuur" diyoruz.
Ve Osmanlı Zihniyetiyle ülke yönetiyoruz.
Yani?
Yani bu gidişat böyle devam ederse; sonumuz Osmanlının akıbeti olacak.
Yazarın notu. Yukarıdaki yazı bir alıntı. Ben sadece yazıyı daha anlaşılır, daha akıcı kılmak için yazının özünü bozmadan bazı düzenlemeler ve eklemeler yaptım.