“İNSAN ÖNCE KENDİSİ HIZIR OLMALIDIR”

HIZIR VE SERÜVENLERİ (Hızır’ı arayan adam)
İnsanoğlu önce aklını, fikrini, gücünü, gayretini kullanmalı, ondan sonra tevekkül denen, sebebine sarıldıktan sonra Allah’a dua ile güvenmelidir. İşte o zaman ulu Allah insanın gücünün bittiği yerde olaya sebep kıldığını yaratır ve o işe Hızır yetişir, yardımcı olur.
İşte, bugünki yazımızda hızır ve insan arasındaki münasebeti akli ve nakli kaynaklar ışığında sizlere aktaracağız.
İnsanoğlu zayıf yaratılmış, daima diğerlerine muhtaç kılınmış. Neticede, ulu Allah’ın rahmetine, yardımıyla yaşamaya mecbur edilmiştir. Bu ise insanda insanüstü güçlerden yardım bekleme duygusunu doğurmuştur. Vakıa bu yanlış ta değildir. İnsan muhtaç olduğu ihtiyaçlarını arzu ve emellerini tek başına temin edemediğine göre bunu başkalarının yardımıyla elde edeceği kesindir. İnsanların bu yardımı ulu Allah’tan, Hızır-İlyas vasıtası ile olacaklarına olan inançları vardır. Bu konuya ait birçok olayların anlatıldığı kitaplar yazılmıştır. Biz de önce kitap, sünnet ve İslam kültüründeki Hıdır-Hızır-Elyas veya İlyas’ı bilelim. Hıdırellez de bu isimlerle bağlantılı bir husustur. Öyle ise ‘Hızır kimdir, insanlara nasıl yardımcı olur’u anlattıktan sonra Hızır’la ilgili ilginç bir hikaye ve onun yorumunu sunacağım.
Başta İslam ansiklopedisi ve diğer ansiklopediler olmak üzere, İslami kültürü yansıtan kaynaklara göre Hızır veya Hıdır kimdir?
Hızır’la ilgili islami genel kanaat, Hızır’ın Hz. Musa A.S. zamanında yaşayan, kendisine ilahi bilgi ve hikmet verilen bir takım sırlara Allah’ın müsaadesi ile vakıf olan, özellikle gaybi, geleceğe dair bilgilere sahip olan, kimilerine göre peygamber, kimilerine göre Allah’ın has veli, evliyadan olan, kimisine göre ise melek olup her surete özellikle insan suretinde olan ilahi bir varlık olarak nitelendirilmektedir.
Sureyi kehifte Hz. Musa ile olan yolculukta, yol arkadaşlığı yapmış Hz. Musa’ya bazı hikmetli bilgileri sunmuştur.
Arapça’da Hıdır, Türkçemizde Hızır olarak adlandırılmıştır. Hızır veya Hıdır yeşilliklerin mümessilidir. Hızır A.S. ayağını nereye bassa orası çil bile olsa yemyeşil, güllük gülüstanlık olurmuş. Hızır peygamber ise bu ve benzeri olaylar mucizedir, evliya ise keramettir. İkisi de haktır. Çünkü, enbiyanın –peygamberlerin mucizesi- evliyanın kerameti haktır. İddialarını bunlarla ispat ederler. (Buhari: Enbiya 27. tirmizi Tefsir 19/1)
Hızır’ın melek olduğunu genelde tasavvuf erbabı kabul ederler ve ölmediğini, iyilere kıyamete kadar yardımcı olacağını, tecrübesi olaylarla ispata çalışırlar.
Aklı ön planda tutan İbni Peymiye gibi alimler ise, Hızır’ın yaşamış ve ölmüş olduğunu, çünkü Allah’ın, Hz. Muhammed’e bile ayette ebedilik, ölümsüzlük vermediğini ifade ederler. Tasavvuf büyükleri Hızır’ın veli olduğunu kabul ederler ve kıyamete kadar yaşayacağını düşünürler. Herkesin bir gün kendisine yardım edeceğine inanırlar. Mesela, tasavvufun büyüklerinden İbrahim Ethem Hz. Beyazıtı Bestami, marufu kerhi, Hızır’ı gördüklerini, tanıştıklarını, sohbet edip yolculuk yaptıklarını menkıbe olarak bildirmişlerdir.
Bektaşilikte ise, oniki posttan biri olan mihmandarlık postunun sahibi Hz. Hızır’dır. Başmihmandar Hz. Ali’dir. Hızır genellikle ihtiyar, ak sakallı, nur yüzlü, asil bir insandır. Bazen de peşmürdi, üstü başı dağınık, gariban, yoksul bir şekilde görünebilir ki, onun için ‘her geceyi Kadir, her gördüğünü Hıdır, Hızır bil, kimseyi hor, hakir görme’ sözü bunu ifade eder.
SÜRECEK