Kur'an-ı Kerim’e göre en üstün yaratık insandır. Allah Teâlâ onu medenî bir varlık olarak yaratmış ve akıl gibi üstün yeteneklerle donatmıştır. Bunun bir gereği olarak da toplum halinde yaşar.
İnsanın içinde yaşadığı en küçük topluluk, hiç şüphe yok ki ailedir. Bir cemiyette aile ne kadar sağlam temellere oturur ise, o ailenin meydana getirdiği cemiyet de o nisbette sağlam bir yapıya sahip olmuş olur.
Aile, her çeşit faziletin kaynağıdır. Bir milletin sahip olduğu bütün özellikleri bir ailede görmek mümkündür.
İnsan, kendisini yaratan, yaşatan ve sayısız nimetler veren Rabbini, ilk önce ailede öğrenir. Kutsal inançlarını burada ruhuna sindirir. Millî değerlerini, güzel an'ane ve geleneklerini bu mektepte tanıyıp benimser. Dinimizin emri olan yoksulu görüp gözetmek, yetimi ve öksüzü himaye etmek, büyükleri sayıp küçükleri sevmek gibi pek çok insanî ve ahlâkî faziletleri aile ocağında yaşayarak meleke haline getirir.
Bunun içindir ki, dinimiz aileye büyük önem vermiş, bu ocağın kurulmasını ve korunmasını öğütlemiş-tir. Nitekim, Kur'an-ı Kerim'de: "Ey mü'minler, sizden bekar olanları evlendirin, eğer fakir iseler Allah onları (evlenmeleri ve yuva kurmaları sayesinde) fazl-u keremiyle zengin yapar. Allah, lütfü bol olandır (ve her şeyi) bilendir." buyurulmuştur.
Aile, karı-koca ile çocuklardan meydana gelir. Aile fertlerinin birbirlerine karşı görev ve sorumlulukları vardır. Aile fertleri arasında özen gösterilmesi bakımından çocuklar en önemli yeri işgal eder. Anne ve babaya Allah'ın hediyesi olan çocuklar, aile bahçesinin gülü sayılır. Dinimiz, geleceğin teminatı olan çocuklarla ilgili olarak aileye büyük sorumluluklar yüklemiştir. Çocukların, inançlı, sağlıklı, manevî değerlerine bağlı, vatan, millet ve bayrak sevgisiyle dopdolu olarak yetiştirilmelerinde ailenin rehberliği önemlidir. Nitekim, Kur'an-ı Kerim'de: "Ey mü'minler, kendinizi ve çoluk çocuğunuzu Cehennem ateşinden koruyun." mealindeki Tahrîm suresinin 6'ncı âyet-i kerimesi bu görevi hatırlatmaktadır.
Ailedeki mutluluk, karı ile koca arasındaki sevgi ve saygıya ve ayrıca bunların karşılıklı görev ve sorumluluklarını yerine getirmelerine bağlıdır. Eşler, yuvadaki bu mutluluğun devamına çaba sarfederek, huzur bozucu tutum ve davranışlardan sakınmalıdır. Cenab-ı Hak Kur'an-ı Kerim'de Nisa suresi, ayet 35'de, karı ile kocanın aralarının açılmasından endişe edildiğinde erkeğin ailesinden bir hakem, kadının ailesinden de bir hakem görevlendirilerek barıştırmalarına çalışılmasını topluma bir görev olarak vermektedir.
Tirmizî ve Ebû Davud'un rivayetine göre, Resul-i Ekrem Efendimiz de; meşru bir mazeret olmaksızın kocasından kendisini boşamasını isteyen kadına, Cennet kokusunun haram olacağını bildirmişlerdir.
Resul-i Ekrem Efendimiz, kadının aile reisi olan eşine saygıda kusur etmemesini emrederken, erkeğin de eşine karşı aynı saygıyı göstermesini, aile mutluluğunun devamı bakımından gerekli görmüştür.
Resul-i Ekrem Efendimizin Veda Hutbesi'nde kadın haklarıyla ilgili şu sözleriyle hutbemi bitiriyorum:
"Ey İnsanlar, kadınların haklarına riayet etmenizi ve bu hususta Allah'tan korkmanızı size tavsiye ederim. Siz kadınları Allah emaneti olarak aldınız ve onların iffet ve ismetlerini Allah adına söz vererek helal edindiniz. Sizin kadınlar üzerinde haklarınız, onların da sizin üzerinizde hakları vardır."